İLYADA
Homeros tarafından MÖ IX. yy.da derlenen İlyada destanından alınmıştır. Bu metin, Troya Savaşı’nın ve İlyada destanının başkahramanı Akhilleus ile Troyalıların kahramanı Hektor arasındaki mücadelenin anlatıldığı bölümdür. Metinde sadece insanlar değil yarı tanrılar ve tanrılar da olay örgüsünün içinde yer alır.
İLYADA
Okuyacağınız metin, Homeros tarafından MÖ IX. yy.da derlenen İlyada destanından alınmıştır. Bu metin, Troya Savaşı’nın ve İlyada destanının başkahramanı Akhilleus ile Troyalıların kahramanı Hektor arasındaki mücadelenin anlatıldığı bölümdür. Metinde sadece insanlar değil yarı tanrılar ve tanrılar da olay örgüsünün içinde yer alır.
Yunanlılara ait İlyada destanı, Akhaların Troya şehrini kuşatarak yaklaşık on yıl süren bir savaştan sonra Troyalıları yenmelerini anlatır. 24 bölümden oluşan destan, Akhilleus’ın öfkesi ile başlar ve Hektor’ın cenaze töreni ile biter.
İLYADA DESTANI
Troya Kralı Priamos’un (Piriyamos) oğlu Paris, Argos (Agus) ve Mykene (Miken) Kralı Agamemnon’un (Agememnon)
kardeşi Menelaos’un (Menelaos) güzel karısı Helene’yi (Helene) kaçırınca Agamemnon ordularını toplayarak Troya’ya saldırır. Böylece yıllar sürecek bir savaş başlamış olur. Savaşın son senesinde Phthia (Pieşta) Kralı ve en üstün Akha (Aka) kahramanı Akhilleus (Akilıs) ile Başkomutan Agamemnon’un arası bir esir alıp verme meselesi yüzünden açılır. Akhilleus savaşı bırakıp çadırına çekilir. O zaman Priamos’un oğlu Hektor’ın (Hektır) komutasındaki Troyalılar Yunan gemilerine kadar sokulurlar. Bu çok tehlikeli durumda Akhilleus yumuşar, en yakın arkadaşı Patroklos’u (Patroklos) savaşa yollamaya razı olur. Hektor, Patroklos’u öldürür. Bunun üzerine Akhilleus çok sevdiği arkadaşının intikamını almak için savaşa girer.
Aşağıda Hektor ile Akhilleus’ın karşılaşmalarını ve birbirleriyle mücadelelerini anlatan 22. bölümü okuyacaksınız.
Ürkmüş geyikler gibi kente sığındılar.
Güzel surlara dayanıp kurutuyorlar terlerini,
susuzluğu gidermek için içiyorlardı kana kana.
Bu ara Akhalar, kalkanları omuzlarında, yaklaşıyorlardı.
Bir Hektor duruyordu olduğu yerde,
uğursuz bir kader mıhlamıştı onu
İlyon’un dışında Batı Kapılarının önüne.
(…)
Onu ilkin yaşlı Priamos gördü,
(…)
İhtiyar inledi, havaya kaldırdı ellerini,
dövdü başını, yalvardı sevgili oğluna,
ama Hektor, dikilmiş duruyordu kapının önünde,
Akhilleus’la savaşmak için yanıyordu.
İhtiyar uzattı kollarını, bağırdı acı acı:
“Hektor, yavrum, dostlarından uzak durma öyle,
erişirsin kaderine, bekleme bu adamı,
Senden çok üstündür Peleusoğlu,
o katı yürekli adam alt eder seni.
Keşke tanrılar onu benim sevdiğim gibi sevse,
şimdi yere serilir, kuşlar kurtlar yerdi leşini.
Korkunç bir acı da uçar giderdi yüreğimden.
Nice yiğit oğullarımdan etti beni o,
Kimini öldürdü, kimini sattı uzak adalara.
(…)
Ama sen, Akhilleus’a alt olup ölmezsen,
Halkımız daha çabuk unutur bu acıyı.
(…)”
İhtiyar böyle dedi, avuç avuç yoldu ak saçlarını,
gene de kandıramadı yüreğini Hektor’ın.
(…)
Çok daha iyi olur karşı koymak Akhilleus’a,
ya öldürüp onu dönerim geri,
ya da onun elinden şanla ölürüm kentimin önünde.
(…)
Hektor böyle düşünüyordu olduğu yerde.
Akhilleus da gitgide yaklaşıyordu,
(…)
Onu görünce bir titreme aldı Hektor’u,
(…)
Dağlarda bir çaylak, kuşların en hızlısı,
nasıl kolayca saldırırsa ürkek bir kumruya,
kumru sıvışıp kaçar,
çaylak da keskin seslerle sıçraya sıçraya atılır üstüne,
can atar yakalamak için onu.
Akhilleus da Hektor’a doğru tıpkı öyle uçar,
Hektor da kaçar korkudan titreye titreye,
koşar Troya surlarının dibinde, dizlerinin vargücüyle.
(…)
Önde bir yiğit koşuyordu, ama
daha yiğit biri geliyordu arkadan var hızıyla,
(…)
Seyirci olmuşlardı tanrılar tekmil.
İlkin söze başladı insanların, tanrıların babası:
(…)
Hadi düşünün bakalım, tanrılar, danışın,
kurtaracak mıyız Hektor’u ölümden,
yoksa bırakacak mıyız bu yiğitliğiyle,
alt etsin onu Akhilleus, Peleusoğlu?”
(…)
bir altın terazi kurdu baba tanrı,
acıklı ölümün iki tanrıçasını koydu kefelere,
biri Akhilleus’unkiydi, biri at sürücüsü Hektor’unki.
ortasından tuttu kaldırdı teraziyi,
ağır bastı Hektor’un kara günü.
kefe düştü yuvarlandı Hades’e dek.
(…)
Gök gözlü tanrıça Athena vardı Peleusoğlu’na,
durdu yanında, söyledi kanatlı sözler:
“(…)
tepeleyeceğiz savaşa susamış Hektor’u.
Artık kurtulamaz Hektor elimizden.
Ama sen dur biraz soluk al,
gidip kandıracağım ben onu,
bak nasıl savaşacak seninle yüz yüze.”
(…)
Tanrıça da yürüdü tanrısal Hektor’a doğru,
Deiphobos’a benzetmişti bedenini, yılmaz sesini.
Durdu yanında, söyledi kanatlı sözler:
“Hızlı Akhilleus fena sıkıştırıyor seni, aga,
Priamos’un kenti dolayında, çevik ayaklarıyla.
Gel birlikte karşı koyalım, püskürtelim onu.”
(…)
İlkin tolgası ışıldayan Hektor dile geldi, dedi ki:
Artık kaçmam senden, Peleusoğlu, deminki gibi.
(…)
Ya sen benim elime geçersin, ya geçerim ben senin eline.
(…)
Zeus bana zaferi verir de alırsam canını,
dile gelmez saygısızlıklar göstermem sana,
ünlü silâhlarını soyar, ölünü geri veririm Akhalılara.
Sen de, Akhilleus, yap benim gibi.”
Ayağıtez Akhilleus yan yan baktı, dedi ki:
“Hektor, düşmanım, antlaşmadan söz açma bana,
böyle şey olmaz insanla arslan arasında,
nasıl uyuşamazsa kurtla kuzunun gönlü,
durmadan kin beslerler birbirlerine,
bizim de dostluk yapmamız akla sığmaz,
birimiz düşüp kanıyla doyurmadan Ares’i,
o her zora dayanan savaşçıyı doyurmadan
ikimizin arasında anlaşma olmaz.
(…)
Hektor yüreğinde anladı olup biteni, dedi ki:
(…)
Artık uzakta değil kara ölüm,
ayağımın dibine geldi, kaçamam ondan.
(…)
Tolgası ışıldayan Hektor can verirken dedi ki:
“Senin ne olduğun yüzünden belli,
demirden bir yürek var göğsünde.
Ama uyanık ol, uğramayasın tanrı lânetine,
yiğit de olsan, Paris’le Apollon o gün seni,
öldürecekler Batı Kapılarının önünde.”
(…)
Hektor’un karısı henüz bir şey duymamıştı.
(…)
Bilmiyordu zavallıcık, burdan çok uzakta,
Athene alt etmişti Hektor’u, Akhilleus’un eliyle.
Ansızın surlardan doğru bir bağrışma bir inleme duydu,
titredi eli ayağı, mekik elinden yere düştü,
(…)
Hektor, neler geldi başıma!
Nasıl da bir kaderle doğmuşuz ikimiz de,
Şimdi gidiyorsun Hades ükesine,
kuytu derinlikleri altında toprağın,
dul bırakıyorsun beni bu sarayda,
zehir zıkkım bir yas içinde,
(…)
Böyle diyordu ağlaya ağlaya Hektor’un karısı.
Karşılık veriyordu kadınlar hıçkırıklarla.
Akhilleus, Hektor’ın ölüsünü Troya surlarının çevresinde sürükler.
Patroklos, Akhilleus’ın karargâhında törenlerle yakılır. Hektor’ın
babası Priamos, geceleyin Akha ordugâhına gider. Akhilleus’a oğlunun
ölüsünü vermesi için yalvarır. Yumuşayan Akhilleus, Hektor’ın
cesedini babasına verir. Hektor’ın Troya’ya getirilen cenazesi için yapılan
tören ile destan sona erer.
Homeros, İlyada
(Türkçesi: Azra ERHAT, A. Kadir)