Edip Cansever ve “Yabancılaşma” Sorunu
Edip Cansever, öncelikle bireyin kendine yabancılaşması ve kimlik bunalımı üzerinden verir. Kuşkusuz burada sözü edilen “birey,” modernleşmenin ürünü olan bireydir. Bizdeki geçmişi Batı’ya göre daha yeni sayılabilecek “modern birey trajedisi,” ardında sancılı bir süreci barındırır.
Edip Cansever, öncelikle bireyin kendine yabancılaşması ve kimlik bunalımı üzerinden verir. Kuşkusuz burada sözü edilen “birey,” modernleşmenin ürünü olan bireydir. Bizdeki geçmişi Batı’ya göre daha yeni sayılabilecek “modern birey trajedisi,” ardında sancılı bir süreci barındırır. Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan “iş bölümü”ne ve mekanik işleyişe dayalı yaşam biçimi; ekonomik, toplumsal ve psikolojik yabancılaşmayı da beraberinde getirir. “Değer” algısı sarsıntıya uğrar: Paraya dönüştürülebilirlik, değerliliğin temel ölçütüdür. “İnsan” ise ancak bu tür bir “değer” kabulü içindeki eylemliliği, mülkiyeti ve iktidarı oranında “değerli”dir. “İnsan”la “eşya”nın öncelik bakımından yer değiştirdiği bir bilinç durumunu yaratmıştır modern yaşam. Vakti ve süresi önceden belirlenmiş çalışma, dinlenme, sevişme, eğlenme vs. eylemlerinin değişmez düzeni içinde birey “mekanikleşmiş”tir. Ayrıca kişilerin tek tek değil, “topluca bulunuş”ta bir önemi vardır; tekil hâlleriyle bireyler, yalnızca birer isim ve sayısal karşılıktırlar. “Modern insan bir devlet hastanesinin doğum kliniğinde dünyaya geliyor, oradan yuvaya, yuvadan okula, sonra da ya bir fabrika ya bir büroya geçiyor. Modern insan artık kendi yaşamını sürdürmüyor, ölümü bile kendinin değil çoğu kez.” “Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli” “Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli Daha hiç çağrılmadım” Başlıkta da geçen “çağrılmak,” şiirin anahtar sözcüklerinden biridir. “Birine gelmesini (yüksek sesle) söylemek, seslenmek, ünlemek” ve “birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek” (Türkçe Sözlük 2005: 359) anlamları bulunan “çağırmak” eylemi; bu şiirde -edilgen biçimiyle- “varlığı doğrulanmak”, “varlığı hesaba katılmak” anlamlarını da yüklenir. Şair; hem kendini “her türlü çağrılmanın olağan şekli” olarak niteleyen hem de “daha hiç çağrılmadım” diyen Yakup’un aynı sözcükle verdiği iki karşıt durumundan ikincisinde, sözcüğü yukarıda saptamaya çalıştığımız bağlamsal anlamıyla kullanır. Kişinin kendini “var” hissedebilmesi, aynı zamanda başkalarının da ona kendisini var hissettirmesiyle olanaklıdır. Diyebiliriz ki “kendilik” hissi “öteki” ile birlikte vardır. Oysa Yakup, adının yüksek sesle söylenmesi dışında “daha hiç çağrılmamış,” yani bireysel gerçekliği, iç dünyası, öyküsü, trajedisi, görünen varlığının arka planındaki öz varlığı ile “öteki”nde bir karşılık, bir yankı/yanıt bulamamıştır. Onlar da Yakup kadar yabancılaşmışlardır:
Cansever’in bu noktada “Yakup”u genellediği, onu çoğul bir karşılıkla kullandığı görülür:
Yakubun biri “Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı
Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup”
Yukarıdaki dizelerde “anlatıcı ben”le aynı gerçekliği yaşayan bireylerin ortak adı gibi kullanılan “Yakup” sözcüğü, bu genelliği içinde simgesel bir anlam da yüklenmiş olur. Şairin bu sözcüğü bir kavram adı gibi kullanma eğilimi, yazım biçiminde de kendini gösterir; metin boyunca, “özel ad” olmasına karşın “Yakup” sözcüğüne gelen çekim eklerinin hiçbiri kesme işaretiyle ayrılmaz, yalnızca baş harfin büyük yazılmasıyla yetinilir.
Bizi Takip Edin
Diyariedebiyat.com ailesi olarak sunduğumuz paylaşım ve içerikleri yakından takip etmek için sosyal medyada bizi takip edin.
📌Facebook grubumuza katılmak için tıklayınız.
📌Telegram grubumuza katılmak için tıklayınız.
📌İnstagram hesabımızı takip etmek için tıklayın.
📌Twitter takip için tıklayınız.