9. SINIF 2. ÜNİTE: HİKÂYE

Hikâye (öykü); yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak kuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebî türdür.

9. SINIF 2. ÜNİTE: HİKÂYE
A+
A-
16.11.2021
5.889

SINIF 2. ÜNİTE: HİKÂYE

Hikâye (öykü); yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak kuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebî türdür.

  • Genellikle tek olay anlatılır.
  • Kişi sayısı azdır.
  • Kahramanların bir yönü üzerinde durulur.
  • Zaman ve mekânın anlatımında ayrıntıya girilmez.
  • Hikâyede genellikle kısa cümleler kullanılır.
  • Olay, kişi, yer (mekân), zaman anlatıcı ögelerinden oluşur.

Hikâyenin Tarihi Gelişimi

XIV. yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccaccio’nun (Bokaçyo) yazdığı Decameron (Dekameron) adlı eser, hikâye türünün ilk örneği kabul edilir.

Türk edebiyatında hikâye etme geleneği, Destan Dönemi’nden beri vardır. Dede Korkut Hikâyeleri, destan geleneğinden halk hikâyeciliğine geçişin en önemli örneğidir. Divan edebiyatında mesneviler, halk edebiyatında halk hikâyeleri ve meddah hikâyeleri bu geleneğin birer göstergesidir.

Türk edebiyatına Batılı anlamda hikâye, Tanzimat’la girmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adlı eseri ilk hikâye örneklerindendir. Letâif-i Rivâyât’ta geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerine de rastlanır. Teknik açıdan güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye ise Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.

Servetifünun Dönemi’nde hikâye iyice gelişmiş, Millî Edebiyat Dönemi’nde iyice yaygınlaşmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde Türk hikâyeciliği en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde romantizm ve realizm akımlarından etkilenen yazarlar, gözleme dayalı ve toplumcu-gerçekçi hikâyeler yazmışlardır.

Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan temaların başında Anadolu’ya açılma ve Anadolu insanının hikâyesi yer alır. Bu, edebiyatımız açısından en önemli yeniliktir. Millî Mücadele’nin kazanılması, sosyal ve siyasi hayatta meydana gelen değişiklikler, bu dönem hikâyelerinin konusu olmuştur.

1940’ların ikinci yarısından sonra bireyin iç dünyasına yönelme olmuştur. İç ve dış göçler, parçalanmış aileler, gecekondu sorunu, kadın hakları, insanın kendisi ile iç mücadelesi hikâyelerde ele alınmaya başlanmıştır.

Hikâyenin bölümleri

Serim, düğüm, çözüm şeklindedir ancak bazı hikâyelerde bu bölümler bulunmayabilir.

Serim Bölümü: Bu bölümde, olaya giriş yapacak kişilerin tanıtıldığı, olayın geçtiği yer ve zamanın belirtildiği, olayın anlatılmaya başlandığı
bölümdür.

Düğüm Bölümü: Okuyucunun ilgisini artırmak için anlatılan olay geliştirilir ve genişletilir. Olayın okuyucuda merak duygusu oluşturacak şekilde işlendiği bölümdür.

Çözüm Bölümü: Hikâyenin sonuçlandığı bölümdür. Zihinlerde beliren sorular cevabını bulur. Olayların düğümleri çözülür. Okuyucuda merak uyandıran sorular bu bölümde cevaplanır.

Hikâyenin Yapı Unsurları

Hikâyenin yapı unsurları kişiler, olay örgüsü, mekân (yer), zaman olarak dörde ayrılır.

1- Kişi: Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kahramanlar hikâyenin kişi kadrosunu oluşturur. Bunlar kurmaca kişilerdir.

2- Olay örgüsü: Hikâye kişilerinin başında geçen olaylardır. Hikâyenin temel unsurudur. Hikâyede bir ana olay vardır. Bazı hikâyelerde ana olaya bağlı küçük olaylar ard arda sıralanarak olay örgüsünü oluşturur.

3- Mekân (yer): Olayın geçtiği yer ya da yerlerdir. Yazar, olayın akışı içinde mekân hakkında bilgiler verir.

4- Zaman: Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süredir. Hayal planındadır. “Gün, ay, yıl, bir sabah, ertesi gün, bir hafta sonra…” gibi ifadeler zamanı gösterir..

Anlatıcı

Hikâyedeki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, kurmaca bir kişidir. Olaylar birinci veya üçüncü kişi anlatıcının ağzından anlatılır.

Bakış Açısı

Anlatıcının hikâyedeki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Hikâyede üç temel bakış açısı vardır:

Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Bu anlatıcı, kahramanlarla ilgili her şeyi, onların düşündüklerini, hissettiklerini, yaşadıklarını ve yaşayacaklarını bilir. Kişilere ve olaylara tümüyle hâkimdir. Olayların geçmişini ve geleceğini bilir.

Örnek
“Oyuncular yeniden başladılar. Biraz önce yenilen adam bir oyun daha kaybedince sabrı tükendi:
– Hafız, dedi, valla geldin, zarımı kırdın, biraz git, ötede otur.
Hafız Nuri Efendi, buna kızar gibi oldu. “Benim sana ne ziyanım var.” diyecekti, demedi. Kalktı, kahve kapısına gitti, durdu. “Eve dönsem.” diye düşündü. Artık ikindi vakti. Akşam oluyor. Köşeden geçerken bakkaldan ekmeğini aldı, eve gitti.”
Memduh Şevket Esendal, Mendil Altında

Kahraman (1. Tekil Kişi / Ben) Anlatıcı: Burada anlatıcı, kahramanlardan biriyle özdeşleşir, olayları onun gözüyle yorumlar, onun bakış açısıyla algılar. Kahraman olaylar karşısındaki izlenimlerini yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı birinci kişidir.

Örnek
“Nefesim kesilecekti. bilmem neden, amma çok korkmuştum. Dadaruh şaşırdı. Kırılmış kaşağı meydana çıkınca babam, bunu kimin yaptığını sordu.
– Bilmiyorum, dedi.
Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan:
– Hasan, dedim.”
Ömer Seyfettin, Kaşağı

Gözlemci (Müşahit, 3. Tekil Kişi) Anlatıcı: Anlatıcı, bir kamera tarafsızlığıyla olup biteni aktarır. Olaylara müdahale etmez.

  • Hikâye kahramanlarının aklından geçenleri bilmez.
  • Anlatıcı, yazarın hikâyeyi anlatma görevi verdiği, olayı anlatan kurmaca kişidir.
  • Bir öyküde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı bulunabilir. Anlatıcı değiştikçe bakış açıları da değişebilir.
  • Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü kişidir.

Örnek
“Orada, biraz kuytu gelen bir dükkânın önünde, bir sarrafın camının yanında durdu. Orada parlayan birkaç altına derin derin baktı, sonra gözlerini yanındaki oyuncaklara, para keselerine, cep defterlerine çevirdi. Anlayamadığı binlerce ufak tefek içinden gözlerini ayıramıyordu.”
Memduh Şevket Esendal, İhtiyar Çilingir

Bir metinde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı bulunabilir, anlatıcının değişmesine göre bakış açısı da değişebilir.

Tema:

Bir metne hâkim olan fikir ya da duyguya tema denir. Hikâyedeki temel duygu veya düşüncedir, soyuttur. Hikâyeler bir tema üzerine kurulur. Örneğin aşk, yalnızlık, umut, hasret, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir.

Konu:

Konu, hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bakımından sınırlandırılmasıyla ele alınmasıdır. Konu temayı sınırlandırır: Türkiye’de aile bağları, vatanından ayrılan bir çocuğun hissettiği yalnızlık duygusu, suçsuz birinin ceza almasına neden olmanın yarattığı pişmanlık, hayatın tüm sıradanlığına rağmen güzel oluşu…

Çatışma:

Hikâyede karşıt duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesiyle ortaya çıkan durumdur. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar ve değerler çerçevesinde oluşur. Örneğin zengin ile fakir, iyi ile kötü, işçi ile patron, öğretmen ile imam, ağa ile köylü vb. kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler bu çatışmaların ortaya konulmasını ve sonuçlanmasını anlatır. Çatışmalar olay örgüsünü geliştirmeye yarar.

Karşılaşma:

Olay çevresinde gelişen edebî metinlerde çatışmaları, olay halkalarını veya yeni durumları oluşturacak şekilde kahramanların yüz yüze gelmeleridir.

Hikâye Türleri:

Hikâyeler, olay eksenli veya durum ağırılıklı oluşuna göre sınıflandırılır. Hikâyeler genel olarak olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır:

Olay Hikâyesi:

Fransız yazar Guy de Maupassant (Giy dö Mopasan) tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Maupassant tarzı hikâye de denir. Olaylar serim, düğüm ve çözüm bölümleri içinde verilir. Olay hikâyesinde kahramanların ve çevrenin tasvirine önem verilir, okuyucuda merak ve heyecan duygusu uyandırılır.

Olay hikâyelerinde önemli olan olaydır. Olay örgüsü kişi, zaman ve mekâna bağlıdır.

Olay hikâyesinin Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Diğerleri:

  • Reşat Nuri Güntekin
  • Refik Halid Karay
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu
  • Sabahattin Ali

Olay hikâyelerinde romantizm akımının etkileri görülür. Romantizm, 19. yy.’da Fransa’da ortaya çıkmış, insanı aklıyla ve duygusuyla bir bütün kabul eden bir akımdır. Karşıtlıklara (iyi-kötü, güzel-çirkin) çokça yer verilirken sanatçılar iyi ve güzelden yana olmuştur.

Ayrıca bakınız >> Romantizm

Ayrıca bakınız >> Olay hikâyesi örneği

Durum (Kesit) Hikâyesi

İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov (Anton Çehov) vermiştir. Bu hikâye tarzına “Çehov Tarzı Hikâye” de denir.

Hikâye, günlük hayattan bir kesit sunar. Zaman ve mekân belirsiz olabilir. İnsanların davranışları hayatın akışı içinde verilir. Serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz. Hikâye olaya dayanmaz.

Durum hikâyesinde ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir, olay ikinci planda kalır.

Durum hikâyelerinde iç konuşmalara sıkça yer verilir. Bunu yazarın okuyucuya anlatmak istediklerini, kahramanın kendi ağzından aktarması şeklinde ifade etmemiz mümkündür. İç konuşmalar çok düzenli ve edebî olmaz. Çünkü bu gerçeklik duygusuna ters düşer.

Durum hikâyelerinde realizmin izleri görülür. Realizmde gerçekler ön plandadır. Gerçekler anlatılırken kişilerin psikolojileri, onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir.

Ayrıca bakınız >> Realizm

Modern hikâye olarak da bilinen durum hikâyesinin Türk edebiyatındaki en önemli temsilcileri, Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır.

Ayrıca bakınız >> Durum hikâyesi örneği

Ayrıca bakınız >> Dünya edebiyatından hikâye örneği

Olay ve Durum Hikâyesinin Karşılaştırılması

OLAY HİKÂYESİDURUM HİKÂYESİ
Bir olaya dayanır.Asıl olan durumlardır veya olayın belli bir bölümüdür.
Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan plana bağlı kalınır.Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan plana bağlı kalınmaz.
Merak ögesi ön planda tutulur.Merak ögesi canlı tutulmaz.
Hikâye şaşırtıcı bir sonla biter.Hikâye “bitmemişlik” duygusu uyandıracak şekilde tamamlanır.

Hikâyede Anlatım Biçimleri

Öyküleyici metinlerde öyküleme ve betimleme anlatım biçimlerinden yararlanılır.

Öyküleyici (Öyküleme) Anlatım: Olay anlatımına dayanan anlatım biçimidir. Bu anlatım biçiminde okuyucuyu olay içinde yaşatmak amaçlanır. Öyküleyici anlatımda kişiler, olay örgüsü, mekân ve zaman ögeleri bulunur; fiil ve fiilimsilere çokça yer verilerek kişiler hareket hâlinde yansıtılır.

Örnek
“Gözleri doldu; Beyoğlu Caddesi o mahşer kalabalığı ve iki keçeli ışıltılı vitrinleriyle hatırına gelince içini çekmekten kendini alamadı. Geçen yıl bu mevsimde ve bu saatlerde sinema çıkışı kız, erkek bir sürü arkadaşla pastacılara uğrayıp ne isterlerse atıştırmış, üstelik kutu kutu doldurup apartmana götürmemişler miydi? Ya, dadandığı muhallebici… Keşkül üzerine dondurma yerler ve tekrar sinemaya koşarlar, gece seansına yetişirlerdi.”
Refik Halid Karay, Memleket Hikâyeleri

Betimleyici (Betimleme) Anlatım: Varlıkları, durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Betimleyici anlatımda sıfatlar kullanılarak varlık ve durumlar ayırt edici özellikleriyle verilir. Öznel olanlarına izlenimsel, nesnel olanlarına açıklayıcı betimleme denir. Öznel anlatımlı betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel anlatımlı betimlemelerde bilgi vermek amaçlanır.

Betimleyici Anlatım Özellikleri:

  • Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
  • Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil (ruhsal portre) denir.
  • Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel (simgesel) betimleme denir.
  • Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi türlerde kullanılır.
  • Kelimenin yan anlamına ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.

Örnek
“Birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı. Bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş çekip aldı. Her zamanki kül rengi, yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe.”
Sait Faik Abasıyanık, Hişt, Hişt!..

Hikâyede üç tür betimleme yapılabilir.

  • Fiziksel Betimleme (Portre): Kişilerin dış görünüşleri ortaya konur.
  • Ruhsal Betimleme (Tahlil): Kişilerin iç yapısı, psikolojik özellikleri ortaya konur.
  • İzlenimsel Betimleme: Varlıkların duyular üzerinde bıraktığı izlenimler dile getirilir.

Anlatım Teknikleri

Öyküleyici metinlerde gösterme (diyalog, iç konuşma, bilinç akışı), tahkiye etme (kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme, özetleme), pastiş, parodi ve ironi gibi anlatım tekniklerinden yararlanılır.

Gösterme (Sahneleme):

Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır. Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.

Diyalog Tekniği:

Hikâyede kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanır. Kahramanların psikolojik ve sosyolojik durumlarına açıklık getirir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur.

Örnek:

— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da…
— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin…

İç Konuşma Tekniği

Bu teknikte yazar, anlatmak istediklerini kahramanın kendi ağzından, kafasından geçenler şeklinde okuyucuya aktarır. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Kahraman kendi kendine konuşur gibidir fakat düşünceleri düzenlidir.

Örnek
“Dönüp bakmak istedim. Belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. Olabilir. Gökten bir kuş hişt hişt ederek geçmiştir. Arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. Bir böcek vardır belki hişt hişt diyen.”
Sait Faik Abasıyanık, Hişt, Hişt!..

Bilinç Akışı:

Hikâye kahramanının aklından geçenler birinci kişi ağzından yansıtılır. Yazar; kahramanın, hayatı, nesneleri etrafında gördüğü şeyleri nasıl algıladığını aktarır. Derin, soyut ifadelerden oluşur. Kahramanın zihninden akıp giden düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur. Daha çok çağrışım ilkesine göre akarlar. Gramer kuralları gözetilmez.

Bilinç akışında yalnız düşünceler değil, duyumla, imgeler de yer alabilir. Kahramanın zihninden geçenleri aralıksız olarak ve seri halde, belli bir sıraya koymadan olduğu gibi aktarmaya çalışan bir anlatım tekniğidir.

Noktalama işareti kullanılmadan yazılan metinler de vardır. Çünkü zihinden geçen düşüncelerin imla kuralıyla işi yoktur.

Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.

Örnek:

“Param var. Nüfus cüzdanım yanımda değil. O gerekli sanırım. Adama, Sarıkumluyum da diyemem, evine gitseydin der, inanmaz da kapının sürgülenmesi hikâyesine, kuşkulanır, inansa bile bir türlü, otelin önünden geçemem bir daha. En iyisi açıkça yanıma almadım, demek. Balığa çıktık derim. Lâf olsun diye zaten birer balık çektik Suat’la. O, eli boş dönmesin diye aldı yanına. Eve götürür, tel dolabının orta yerine
yerleştirir. Ailece paylaşacak olsalar, bir tadımlık bile düşmez her birine. Bilemedin, kedinin önüne attırır büyük hanım. Ama balığa çıkan Suat, balıkla dönmüştür eve. Anam bilir niye çıktığımı denize. Bir şey söylemeği de Dilâver Hanımlığına yediremez. Balığı attım zaten. Ölü eti ne yapayım. Otelde gülerlerdi tek balığı görseler. Hem onlara ne. Gider yatarım. Dertleri künye ise ezbere okurum. Köyün yabancısı olsam
eski mahalledeki otelin yerini bilir miydim sanki.” Bilge Karasu, Troya’da Ölüm Vardı

Yıldız vermeyi unutmayın 😉
[Total: 0 Average: 0]
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.